11 Mart 2016 Cuma



     UZUN ADAM İLE 
     HOCA EFENDİ…






Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,
Aşağıdaki satırlarda  TC. Cumhurbaşkanı  Sn. Recep Tayyip Erdoğan   “Uzun Adam” ile Fetullah Gülen “Hoca Efendi’nin” kapışmasından kesitler bulacaksınız. Aslında görünüşte biri birilerine çok yakındılar. Birlikte pek çok fotoğrafları vardı. Videoları vardı. Araları çok iyi idi. Ancak galiba sonunda patronun kim olduğu konusunda anlaşamadılar.

7 Şubat 2012:
İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadarettin Sarıkaya MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, Eski Müsteşar Emre Taner’i, Eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i ve iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aradı.
-İfade vermeniz gerekli, buyurun savcılığa…
-Hayırdır???
-KCK (Koma Civaken Kürdistan-Kürdistan Topluluklar Birliği) soruşturması. Oslo’da PKK ile görüşmüşsünüz. Bir gelin bakalım hele…

Hakan Fidan pimpiriklenmişti. Başbakan Erdoğan’ı aradı. Ulaşamadı. O gün başbakan Erdoğan ameliyat olacaktı.  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü aradı.
-Sn. Cumhurbaşkanım, savcı beni ve arkadaşlarımı KCK ile ilgili olarak ifade vermeye çağırıyor. Ne önerirsiniz?
-Valla git ver ifadeni, bir şey olacağını zannetmiyorum.

Savcı çok iyi bir plan yapmıştı. O gün Başbakan Erdoğan’ın ameliyatı vardı. Fidan’ın ifade vereceği saatlerde başbakan narkoz altında olacaktı. Fakat Allah’ın işine bakın ki ameliyat saati son anda değişti. Başbakan Fidan’a geri döndü.
-Beni aramışsın…
-Evet sayın başbakanım. Savcı beni ifade vermeye çağırıyor.
Başbakan Erdoğan hasta yatağında olmasına rağmen anında uyandı, bu bir saldırı planıydı. Hem de en ciddisinden…
-Kesinlikle gitme…

Başbakan Erdoğan savcının esas niyetinin kendisini tutuklamak olduğunu düşünüyordu.  Daha sonradan Uzun Adam, “paralel yapıyı ilk o zaman fark ettik” diyecekti. Acil tedbir alınmalıydı. Uzun Adam AK Parti grubuna hasta yatağından talimat verdi. Hemen bir yasa teklifi hazırlandı. Bu yasa MİT görevlilerinin ifadesinin alınmasını doğrudan Başbakan'ın iznine bağlanıyordu. Teklif jet hızla yasalaşması lazımdı. Arada MİT'çiler ifade vermeye gitmedi.

Fakat savcının MİT’çilerin peşini bırakmaya niyeti yoktu. Yasa çıkmadan bir an evvel MİT’çileri gözaltına almak istiyordu. 10 Şubat'ta özel emir çıkarıldı. Polis, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı ile Emre Taner ve Afet Güneş'in konutlarına baskın yaptı. Ancak MİT erken davranıp bu isimleri güvenli yerlere kaçırdığı için amacına ulaşamamıştı.

Fidan için ise savcı özel bir plan yaptı. Fidan o gün MİT'in özel uçağıyla Ankara'dan İstanbul'a gidecekti.  Bu gizli seyahatin bilgilerini elde etmişlerdi.  Yenimahalle'deki MİT karargâhından Esenboğa Havalimanı'na uzanan güzergâha, tam donanımlı 200 özel harekât mensubu ve terör ekibi yerleştirilmişti. Önceden paralel medyaya da haber verilerek, Fidan'ın canlı yayında gözaltına alınması planlanmıştı. Fidan gözaltına alınırken paralel yapı adeta "şov"  yapacak, hükümete gözdağı verirken aynı zamanda MİT'i ele geçirme planına da ulaşılmış olacaktı. Fakat bu plan da başarıya ulaşamadı. Fidan uyandı ve planını değiştirdi. Yakalanmadı. Peşinden kanun çıktı ve MİT’çiler ifade filan vermekten kurtuldular… Hoca Efendi’nin ilk saldırısı savuşturulmuştu.

Şayet Başbakan Erdoğan, savcının Hakan Fidan'ı aradığı saatlerde ameliyata alınmış olsaydı; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan'la telefonda görüşemese ve Cumhurbaşkanı Gül'ün iyi niyeti doğrultusunda ifadeye gitseydi ne olurdu? Fidan ve diğer MİT mensupları tutuklanır mıydı? Böyle bir şey söz konusu olsaydı, savcının başlattığı KCK soruşturması Başbakan'a kadar uzanacak mıydı? Erdoğan, geçmişte bunu ima etti. 7 Şubat'ın şifresi de, Erdoğan'ın ameliyat günü ve saatinin tesadüfen değiştirilmesiyle kırılmış olabilir. Zaman şimdilik bunları ortaya çıkardı.  İleride 7 Şubat'ın sis perdesinin daha da dağılması söz konusu olabilir.

Sonra neler oldu? Şöyle bir özet geçelim;        
AKP Ekim 2013 de dershaneler konusunu gündeme getirdi. Kapatmak istiyorlardı. Neden? Çünkü Gülen dershaneleri kendi tabirleri ile “altın neslin”  üretim merkezi idi.
Geçen yıl MİT’in hazırlattığı iddia edilen raporda cemaatin elinde bulunan eğitim kurulları ile ilgili raporda çok çarpıcı rakamlar vardı. İddialara göre cemaatin elinde Türkiye genelinde, 210'dan fazla özel okul, binlerce ışık evi,  500 öğrenci yurdu, yaklaşık 900 dershane ve kurs, Türki Cumhuriyetleri'nden Kanada'ya, Nijerya'dan Singapur'a uzanan 134 ülkede toplam 400 özel okul, bu ülkelerde 38 öğrenci yurdu,13 üniversiteye hazırlık kursu ve on binlerce öğrencisi bulunuyordu. İşte bu öğrenciler mezun olduktan sonra devlet kademelerine girerek savcı, hâkim, bankacı, memur, öğretmen, polis hatta asker oluyorlar ve böylece devlet içinde devlet oluşuyordu. Yani PARALEL DEVLET dedikleri herhalde bu idi.


Gerilimin zirveye yaklaştığı 15 Aralık'ta eski futbolcu ve AKP milletvekili Hakan Şükür partisinden istifa ettiğini açıkladı.

İki gün sonra Türkiye'yi sarsan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu başlatıldı. Üç bakanın oğlu ve daha sonra bir sürü insan yolsuzluk, rüşvet gibi suçlardan gözaltına alındılar. Dinlenen telefonların kayıtları basına servis edilmeye başlandı. Başbakan Erdoğan’ın bile telefonları dinlenmişti. Bilal Erdoğan de neredeyse tutuklanacaktı. Yer yerinden oynuyordu. Üç bakan istifa etti. Savcılar dalga üstüne dalga geliştiriyorlar, hâkimler tutuklama karaları veriyorlar, polisler arama tarama yaparak bir sürü insanı  “içeri”  alıyorlardı.


Hükümet karşı tedbir olarak temizliğe girişti. Hâkimler ve savcılar ayıklanmaya başlandı. Poliste büyük operasyonlar yapıldı. Binlerce polisin yerleri değiştiriliyor görevlerden alınıyorlardı. Bu halkın kanunlara olan inancını hepten bitirmeye başladı. Bu operasyonlar hala devam etmekte. Gazeteciler iş adamları gözaltına alınıyorlar. Gazeteler kapatılıyor. Holdingler basılıyor. Hoca Efendi’nin ellerinin uzanabildiği her yer didik didik ediliyor.

Sonra ne oldu? Sonunda seçimler oldu. Uzun adam kazandı. Türkiye tercihini yapmıştı. Uzun Adam hala bir numara. Enteresandır ama bana göre Cumhuriyetçilerin, cumhuriyet adına en çok korktukları insan Uzun Adam, Cumhuriyeti korumuştu. Hoca Efendi kazanabilirler miydi?   “Humeyni gibi Türkiye'ye dönmeyi” mi planlıyordu? Böyle bir şey gerçekleşebilir miydi?


Bakın, Radikal gazetesinden Oral Çalışlar bu konuda ne diyor:
“Bence hayır, hükümette daha da ciddi gedikler açılsaydı bile bu gerçekleşemezdi. 2010 yıllarının Türkiye’sinde böyle projeler gerçekleşemez. Böyle bir hayal kurulduysa bile, toplumun yanlış değerlendirdiği kanısındayım.”

Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Görüşürüz.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın…

Aaron Baruh  (Ankaralı)

Kaynakçalar:   21 Şubat 2014 Akşam Gazetesi
                        7 Şubat 2015 Sabah Gazetesi
                        Vikipedia ansiklopedisi
                        10 Mart 2016 Radikal Gazetesi –Sn. Oral Çalışlar yazı